Tepesi Delik Han

09.09.2019 12:59

.

Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ticareti canlandırmak amacıyla 2. Kılıçarslan ana yollar boyunca kervanların konaklaması için hanlar yaptırmış. Bu hanlar, o günkü şartlarda kervanların bir günde ulaşabileceği aralıklarla yapılmış. Bu yollardan biri de Kayseri-Konya arasındaki yol. Bu yolun İpek Yolu olduğu da söyleniyor.

Bu güzergahta benim bildiğim hanlar Horozlu Han, Ak Han, Saray Han, Ağzıkara Han, Tepesi Delik Han, Alay Han. 4-5 handa bir daha büyüğü yapılmış. Mesela Sultan Hanı. Adına da Kervansaray demişler. Sultan Hanı’nın çevresinde bu gün 10 bin nüfuslu bir yerleşim oluşmuş ve Aksaray İli ’ne bağlı tek köyü olan bir ilçe olmuş. Sultanhanı İlçesi. Evet evet tek köyü var.

Bir zamanlar ticaret kervanlarının gelip geçtiği, yaz kış içinde insanların yatıp kalktığı, nice yaşanmışlıkların olduğu bu hanlar, artık kullanılmaz olunca, harabeye dönmüş. (Resim 1,2) Hepsinin ayrı ayrı, ilginç ilginç hikayesi var.

2008 yılında Tepesi Delik Han’ın restorasyonunda görev aldım. O tarihi eser harap olmuş. Şimdiki Aksaray-Nevşehir-Kayseri-Konya yolunun kenarında. Yoldan 40 metre içeride. Aksaray’a ise 30 km mesafede.

Ne hikayeler var. Tepesi Delik Han’ın yakınlarındaki köylüler taşlarını götürmüşler. Ev yapmışlar, avlu duvarı örmüşler. Sonra taş götürenlerden birinin çocuğu sara hastalığına tutulmuş. "Han’ın taşı çarptı" diyerek taş alımını durdurmuşlar. Belkide çakıl tanesi bile kalmayacaktı ! Gidip köyde taşları tespit ettik, ama neye yarar..! Jandarma marifetiyle almaya kalksak ortalık karışacak.

Görenler anlattı, demir yüklü bir TIR, dorsesinden kayan demirleri geri geri han duvarına dayayarak yerine oturtmaya çalışmış. Hanın büyük bölümü göçmüş. Şoförünün umurunda mı..? Saçımı başımı yoldum sinirden. Hanı koyun ağılı olarak kullanmışlar. Yerler yarım metre yükseklikte gübre yığınıyla dolu. Pireden geçilmiyor.

Tepesi Delik Han’ın Aksaray tarafında, bir konak ötesinde bulunan han Ağzıkara Han. Nispeten sağlam kalmış. Kayseri tarafında bulunan bir konak sonrasındaki han ise Alay Han. Bu Alay Han daha büyük. Bir zamanlar Konya Kayseri Karayolu bu hanı ortalamış geçmiş maalesef. Daha sonraları kim fark ettiyse, hangi vicdanlı akıl ettiyse yolu bir yay çizecek şekilde 100 metre falan kenara almışlar. (Resim 6)

Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hanları restore etme kararı almış. Bize de Tepesi Delik Han düştü.

Taş ekibimiz oldukça deneyimli. Camilerde, minarelerde, taş yapılarda oldukça tecrübeli olan, o bölgede çok iş yapmış bir taş ekibimiz var. O yönden şanslıyım.

Han, plan olarak, giriş kapısını karşınıza alıp durduğunuzda sağa sola doğru beş aks, öne arkaya doğru ise yedi aks şeklinde.

Hanın yapımında kullanılan taş ocağını araştırdık. 15 km yakınında orijinal taşların ocağını bulduk, taş siparişini verdik. Yakındaki Bebek Köyü’nden handa çalışacak işçileri ayarladık. Bu işçilerle yıkıntılardaki mevcut taşlardan kullanılabilir olanları ayırmaya başladık. Taşların ayıklanmasında, hanın temellerine ulaşıncaya kadar temizlenmesinde ASLA İŞ MAKİNASI ÇALIŞTIRMADIM. TAMAMEN ELLE, İNSAN GÜCÜYLE YAPTIK. El, kazma kürek, el arabası.

10-15 günlük ayıklama ve kazı çalışmasından sonra bizi en mutlu eden olayla karşılaştık; HANIN KİTABESİNİ BULDUK. Toprağın içinde ters dönmüş yatıyordu. Sapasağlam. O günlerde tesadüfen oraya gelen Mevlana Müze Müdürü kitabeyi okudu. “Bu Han Kılıçarslan zamanında Hicri 655 (1258) yılında yapıldı” yazıyordu mealen. 1258 yılı. Bu han, bu taşlar Fatihi, Kanuniyi, Yavuzu görmüş. Osmanlı Devleti kurulmadan 41 yıl önce yapılmış, 41 kere maşallah. Kitabe öyle değerli ki servet. Hazine avcıları gelip kaçırırlar. Hanın olduğu yer dağın başı, korkmaya başladım. Yatağımın altında tutuyorum kitabeyi. İşçiler dedikodu yayıyor habire. Bekçimiz sağlam ama. Bir gün herkes duyup görecek şekilde paketlenmiş kitabeyi arabanın bagajına yerleştirdik. Dümenden götürüp Konya Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğüne teslim ettim güya. Ben kitabeyi handaki taç kapıda kendi yerine koymak istiyorum. Uzun süre bagajda durdu, sonra yatağımın altında. Mevlana Müzesi istedi bir süre sonra, götürdüler dedim. Resmi kurumlar da alır götürür, korkuyorum..

Kitabeyi Hanın Taç kapısına yerleştirdik. Şu an orada.

Hanın yıkıntılarının ayrıştırmasını bitirdik. Elde kalan taşların hanın tamamlanmasına yetmesi mümkün değil. Hanın duvarları yükselmeye başladı. Mümkün olduğunca çimento kullandırmamaya çalıştım. Hele görünürlerde hiç yok, kireç var. Yıkıntılarda çıkan taşları araya serpiştirdim. Taç kapıyı da bulduğumuz birkaç özel yapım taşa göre yaptık. Kitabeyi yerleştirdik. Orijinaline uygun olarak hanın üstünü çamurla sıvayıp, kurşun kaplamasını yaptık. Ortadaki ışık kulesini de ismine uygun olarak “Tepesi Delik” yaptık. (Resim 3, 4, 5,)

Birkaç yerde restorasyonla ilgili yorumlar gördüm. “Yeniden yapsanız daha iyiydi” diyenler var. Elde malzeme olmayınca ne yapacaktık. Eski taşlarla yeni taşların rengi tutmuyor ister istemez. Eski taşlar yüzlerce yıl güneşte kalmış, haliyle koyu renk. Ocak aynı ocak, taş aynı taş ama..

Bir şeyi anlayamıyorum;

Padişah armağanı olarak tarihi eserlerimizi Avrupalılara vermeyi düşününce, bu şekilde paketlenip götürülerek Berlin’de kurulup bu gün milyonlarca turist çeken Pergamon Müzesini düşününce, TIRdaki kayan malzemenin düzeltilmesi için hanı dayanak olarak kullananı düşününce, taşlarını götürüp avlu duvarı yapanları düşününce..

Biz neden böyleyiz !! ??

Mimar Suat Zobu

Resim Gözükmüyor. Şuradan bakabilirsiniz:

suatzobu.blogspot.com/2019/07/tepesi-delik-han.html

.